
Müslüman ve Materyalizm
Materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün gözlemlenebilen olguların maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren ve hiçbir metafiziksel alanı kabul etmeyen felsefi akımdır.
Özetle materyalizm, duyular yoluyla kavranan her şeyin maddeden ibaret olduğunu ve duyular ötesi bir alanın, ruhsal âlemin var olmadığını ileri sürer. Bu durumda materyalizm, fizik ötesi kanunları ve tabiatüstü varlıkları reddeden bir teoridir.
Esasen materyalizm çok kapsamlı bir konudur.
Maddecilik, Avrasya'nın farklı coğrafi bölgelerinde, Karl Jaspers'in Aksiyal Çağ olarak adlandırdığı ve MÖ 800 ila 200 yılları arasını kapsayan dönemde gelişmiş; kültürel, sosyolojik, ekonomik, çevresel ve dini yönlerden, özellikle Hristiyan ve Müslüman toplumlarda, günümüze kadar etkisini zaman zaman göstermiştir.
Kur’an-ı Kerim’in müşrik ve cahil olarak isimlendirdiği, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün haram kıldığını haram kabul etmeyen materyalistler, iki temel özellikleriyle öne çıkarlar.
Birinci özellikleri; dünya hayatı ve dünya hayatının maddi zevklerine düşkün olmalarıdır.
İnkârcılar (dünya nimetlerinden) yararlanırlar ve hayvanlar gibi yerler, içerler. …” (Muhammed 12) Yüce Allah, materyalistlerin dünyaya olan düşkünlüklerini, önlerine konan ya da rastladıkları yiyecek karşısında hayvanların sergiledikleri davranışa benzetmektedir. Dünya nimetleri karşısında evladı ya da yakın akrabası bile olsa kendisinden başka hiç kimseye tahammül edemez, onlara düşman kesilir.
İkinci özellikleri; söz, davranış ve konuşmalarıyla müminlerle, müminlerin kitabı ve peygamberiyle alay etmeleridir. “Onlara Kur’an sorulduğunda öncekilerin masalları, derler. Onlara, rabbiniz ne indirdi dendiğinde öncekilerin masallarını derler.” (Nahl 24)
Ateizm ve Darwin teorisi materyalizm felsefi akımından etkilenmektedir. Aslında materyalizm Müslümanların düşünce yapısını çok etkileyememiştir. Etkilediği dönemler varsa bile bu sürdürülebilir bir etki olmamıştır. Müslümanlar temelde vahiy ve sünnet ışığında hayatlarına devam etmişlerdir. Dolayısıyla vahyi kesin bir şekilde reddeden bir akım olan materyalizm, Müslüman toplumlarda barınamamıştır.
Câhiliye toplumunda Allah’ın varlığına ve birliğine inanan az sayıda insanların oluşturduğu, Hanîfler adı verilen bir topluluğun dışında büyük çoğunluk putperestti. Nazil olduğu süreçte çeşitli vesilelerle Hanîflere övgüde bulunan Kur’ân-ı Kerîm putperestleri ve dehrileri şiddetle kınamıştır; onları yaratılış üzerinde düşünmeye, insanlık tarihinden ibret almaya, gerçeklerin araştırılmasında ön yargılardan kurtularak samimi, dürüst ve ahlâkî davranmaya çağırmıştır.
Kur-an’ın temel öğretisine göre bütün kâinat Allah tarafından, onun özgür iradesiyle muayyen şartlarda ve kendine has işleyiş kanunlarıyla yaratılmıştır. Maddenin kendi başına var olması, yaratıcının iradesinden bağımsız olarak cansız, hareketsiz, âtıl ve kaotik bir durumdan belirli bir zaman içerisinde canlı bir organizmaya dönüşmesi ve mevcut düzenli halini alması mümkün değildir. Bunun aksini iddia etmek anlayış kıtlığı, bilgisizlik ve sapkınlıktır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de bu konuya açıkça yer verilmiştir. "Ve şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak olduktan ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı, yani biz o halde iken mi yeni bir yaratılışla tekrar diriltileceğiz? Bu, olacak şey değil!” (Vakıa 47)
Müslümanlar Materyalizm düşüncesinden ne derecede etkilenmişlerdir?
Müslümanlar materyalizmin aksine maddeyi de yaratanın her şeyin sahibi olan Allah olduğuna ve herhangi bir madde ile de varlıktaş olmadığına inanır. Örneğin bir ağacın ruhunun olması, taşın yaratılmış olması gibi.
Materyalist düşünceye sahip kişiler tanrı, ruh gibi kanıtlanmamış önermeleri açıklamaktan kaçınırlar. Aksi takdirde, gözlemlenebilen her şeyin kökleri yok sayılabilir. Örnek vermek gerekirse bilinç, kaynağını beynin işleyişinden alan bir görüngüdür ve ona metafiziksel açıklamalar getirmek dış dünyanın gerçek olmayışı gibi yanılgılara yol açabilir.
Bütün önermeler gözlem
veya deney ile kanıtlanmalı ve doğrulanmalıdır. Her şey maddeden gelip madde
olarak devam etmektedir. Buna göre ise 19. yüzyılda gelişen bu bilimsel
materyalizm bazı iddialarda bulunmuştur. Bunlar; evrenin hacim olarak sonsuz
olduğu, maddenin yaratılmadığıdır. Madde ve zaman birer mutlak kavramdır, yani
hep var olmuştur ve hiç değişmemişlerdir. İnsan zihni de sadece maddesel
faktörlerle açıklanabilmektedir. Madde ötesi bir ruh yoktur ve bütün zihinsel
olaylar maddeye bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim’in bu temel tavrını esas alan başlıca kelâm ekollerinin maddeci düşünce karşısındaki güçlü duruşu ve tavizsiz tutumuyla tanrı merkezli düşünce üreten İslam felsefesi ve tasavvuf ekollerinin fikir hayatına olan mutlak hâkimiyetleri sayesinde İslâm tarihinde sistemli bir materyalist düşüncenin ortaya çıkmadığı söylenebilir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde göze çarpan bazı ferdî teşebbüslere rastlanmış ve materyalist düşünceyi ifade anlamında âlemin ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını savunan kişilerden söz edilmiştir.
Beşir
Fuad, muhtelif çevirileri ve Felsefe Mecmuası’ndaki yazılarıyla Bahâ Tevfik,
Târîh-i İstikbâl adlı eseri başta olmak üzere çeşitli tercüme ve telifleriyle
Celâl Nuri (İleri) ve dönemin en güçlü kalemlerinden Tevfik Fikret gibi düşünce adamları, Büchner
ve Haeckel başta olmak üzere bazı materyalist ve pozitivist yazarların
görüşlerini Osmanlı Devleti’ne taşıyan kişiler olmuştur. Bunlar, İslâm
dünyasının, içinde bulunduğu gerek iç siyaset gerekse dış ve aynı zamanda
toplumsal boyuttaki sıkıntıları aşması
için materyalist felsefeyle yakın ilişkide
gördükleri bilimle daha yakından
ilgilenmek ve istifade etme
gerekliliğinden bahsetmişlerdir.
"Ey kitab-ı köhne, yırtılır yarın
Medfeni fikr'olan sayfaların"
"Yaşamak dini benim dinimdir
Peygamberlere göstermem ilgi,
Bir örümcek götürür Hakka beni..."
Tevfik Fikret (Osmanlı'nın Son dönemi Şairi )
Materyalist düşünceden etkilenenlere karşı önlem alınmış mıdır?
Elbette
ki materyalist düşünceden beslenenler olduğu gibi karşıt görüşleri savunan, bu
düşünce yapısını tamamen yok sayan yazarların varlığı materyalizmin etkisini
azaltmıştır. Örneğin, Ulûm gazetesinde yer alan yazılarıyla Ali Suâvi, Ben
Neyim: Hikmet-i Maddiyyeye Müdafaa isimli eseriyle (İstanbul 1308) Ahmed
Midhat, Maddiyyûn Mezhebinin İzmihlâli adlı eseriyle (İstanbul 1928)
materyalizme karşı çıkmış ve dine yönelik eleştirileri cevaplandırmaya
çalışmışlardır. Doğrudan reddiye yazan bu düşünürlerin dışında Mehmet Şemsettin (Günaltay), Ahmed Naim,
Mehmed Âkif (Ersoy), Said Halim Paşa materyalist düşünceyle mücadele
etmişlerdir.
Türk
edebiyatının usta yazar ve düşünürü
Sezai KARAKOÇ bir yazısında materyalizm ve benzeri düşünce
yapılarına karşı Müslüman toplumlara
şöyle seslenmiştir.
" Müslüman, zayıf olduğu her vakit, materyalist ya da öbür
inanç ve görüşlerdeki toplumlarca insafsızca ezilmiş olduğunu bilmek için
yeteri kadar tarihî tecrübeye sahiptir. Hâlâ bunu bilmiyor ve bunun idrakine
ermemiş bulunuyorsa yazıklar olsun ona."
Bütün
bunların dışında, çeşitli materyalist filozofların farklı madde anlayışları
vardır. İslam dini ortaya koyduğu yaşam tarzı ve kurallar ile materyalizmin tam
zıttı bir tarafta yer almaktadır. Kur'an-ı Kerim-i yaşayan ve hayatına tatbik eden peygamberimiz Hz.
Muhammed Mustafa (s.a.v.) , hayatın her anına adaleti ve iyiliği hâkim
kılmıştır. Baskı ve zora dayanmaksızın sadece toprak ve ülkeleri değil, insanların kalplerini de Kuran-ı Kerim
ışığında fethetmiştir.Bugün, vefatının
üzerinden on dört asır geçmesine rağmen, onun etkisi bütün ihtişamıyla devam
etmektedir. Hâlâ o, insanlık tarihinin en etkin, tek siması olarak kabul
edilmektedir.
Biz Müslümanlara
düşen görev ise Kur'an-ı Kerim ve peygamberimizin hayatı (sünnetleri)
ışığında gittiğimiz takdirde materyalizm
ve benzeri felsefi akımlara karşı daima hazırlıklı olup bir sonraki
neslimize bu doğrultuda aktarmalıyız.
Varlığı
zorunlu, her şeyin sahibi, yoktan var eden vardan da yok edici güce ve kudrete
sahip rahman ve rahim olan Allah'a hamd,
efendiler efendisi, gönüller sultanı Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.v) selam olsun.